• İnanç Anlaşmaları Nedir?

İlk olarak inançlı işlem, inanan ve inanılandan oluşmak üzere iki tarafa sahiptir. Bir hakkı ya da bir nesneyi, bir kişiye güvenmesi sebebiyle inançlı bir şekilde devreden kimseye “inanan” adı verilir. İnanan kişi tarafından devredilmek istenen hakkı veya nesneyi, kendisine ait bir hak şeklinde kendi faydasına, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kullanan kişiye ise “inanılan” denir. İnananın, inanılana inancı  sebebiyle kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelendirilir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin ve  borç doğuran anlaşmanın tarafları aynı kişilerdir.

İnanç anlaşmaları, inanan kişinin inanç konusu şey üzerindeki ayni hakkı veya bir hakkın sahipliğini inanılana tam olarak devretmeyi; inanılanın ise inanç konusunu inanç anlaşmasının hükümlerine uygun davranmayı ve inanç anlaşmasının herhangi bir şekilde sona ermesiyle inanana (veyahut inanan kişinin belirleyeceği bir üçüncü kişiye) iade etmeyi taahhüt ettiği, tarafların hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir sözleşmedir. İnanç işleminin var olabilmeleri için 2 temel unsur şarttır. Bunlar inanç anlaşması ve devir işlemidir. Bununla birlikte uygulamada 2 farklı türde inanç anlaşması görülmektedir. Bunlar; saf inanç anlaşması ve karma nitelikte inanç anlamasıdır.

İnançlı işlemler kanun tarafından düzenlenmemekle beraber  6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 26. maddesinde bahsedilen “Sözleşme Özgürlüğü” ilkesi kapsamında inançlı sözleşmelerin düzenlenmesi ve uygulanabilirliği fikri oluşmuştur. Bunun dışında uygulamadaki kurallar ise öğreti ve yargı kararları doğrultusunda çizilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2000/2-888E. 2000 / 885K. ve 17.05.2000 tarihli kararında;

“İnançlı işlemler, bir kimsenin menfaatinin başkası tarafından korunması veya teminat sağlamak amacıyla ona bazı hakları ciddi olarak devrettiği, ancak hakları iktisap edenin bunlardan doğan bazı yetkileri hiç kullanmaması, bazılarını da ancak önceden hak ve halen menfaat sahibi olanın gösterdiği biçimde kullanmak zorunda olması hususunda tarafların anlaştığı işlemlerdir. Bu tür işlemler vekalet veya vekalet hükümlerinin uygulanacağı vekalet benzeri kendisine özgü yapısı olan bir sözleşme olarak nitelendirilebilir” diyerek verdiği kararında, inançlı işlemlerin ne olduğunu adeta bir kanun maddesi gibi açıklamış ve kıyasen bir yorum yapmak suretiyle inançlı işlemlere uygulanacak hükümleri anlamaya çalışmıştır.

 

  1. Saf İnançlı İşlemler

İnananın belirlediği bir üçüncü kişi lehinde yapılan inançlı işlemlere saf inançlı işlem denilmektedir. Saf inançlı işlemlerde sadece inanan veya onun belirlemiş olduğu 3. kişinin menfaati bulunmaktadır. Saf inançlı işlemler sadece inananın faydasınadır. İnanılanın yararının olmadığı inançlı işlemler olarak görülmektedir. Görüşler, idare amacıyla yapılan devir işlemlerinin saf inançlı işlem olduğu yönündedir. Aynı şekilde saf inançlı işlemler, bir alacağın veyahut bir ticari senedin sadece tahsili için inanılanın herhangi bir yararı olmamasına rağmen devredilmesi şeklinde de olabilir. Bir kimsenin teminat gösterme yükümlülüğünden kurtulmak amacıyla alacağını inandığı kimseye devretmesi de bir başka saf inançlı işleme örnek olarak verilebilir.

 

  1. Karma Nitelikte İnançlı İşlemler

İnanılanın da yararının bulunduğu inançlı işlemlere, karma nitelikte inançlı işlem (inanılanın yararına inançlı işlem /bencil inançlı işlem) denilmektedir. Genellikle bu işlemler teminat amaçlı ya da teminat amaçlı ciro olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Karma inançlı anlaşmalar niteliği itibariyle karma muhtevalı akitlerdendir. Karma nitelikli sözleşmelerin esasına hangi sözleşme türünün hükümleri uygulanacağı somut olayın özelliklerine göre farklılık gösterecektir.

  • İnançlı İşlemlerde İspat Yolları

İnanç işleminin kurallarını genel olarak oluşturan yargıtay kararları uyarınca inanç ilişkisi ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Bu durumdan anlayacağımız, inanç ilişkisinin varlığını kabul edebilmek adına bahsedilen niteliklere sahip bir sözleşme olmasa da tarafların arasında yaşanan uyuşmazlığın tümünü kanıtlayamamakla beraber bunun gerçekleşmesine delalet edebilecek, karşı tarafın elinden çıkmış, yazılı delil başlangıcı (Bir belgenin delil başlangıcı sayılabilmesi için, kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş ya da gönderilmiş olması gerekir. Üçüncü kişi tarafından yazılmış ve aleyhine delil olarak kullanılacak olan kişinin herhangi bir şekilde yazısının bulunmadığı belgeler delil başlangıcı sayılamaz.) niteliğinde bir belgenin varlığı aranmaktadır. Bu belge, yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge sayılarak inanç anlaşmasının “tanık” dâhil her türlü delil ile kanıtlanabileceği kabul edilmiştir. Bu durum yargıtay kararlarıyla da sabittir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1254E. 2019/1197K. ve 14.11.2019 tarihli kararında;

“Uygulamada, açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa bile yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış yazılı delil başlangıcı (HUMK. m. 292) niteliğinde bir belge varsa, inanç sözleşmesinin “tanık” dahil her türlü delil ile kanıtlanabileceği kabul edilmiştir” şeklinde karar vermiştir.

  • İnanç Anlaşmalarında Zamanaşımı Süresi ve Geçersiz Sayılması

İnanç anlaşmalarında zamanaşımı süresi, tıpkı inanç anlaşmaları gibi kanunda düzenlenmemiştir. Bu işlemlerin hangi zamanaşımına tabi olacağı zaman içerisinde verilen yargıtay kararlarıyla anlaşılmıştır. İnanç anlaşmasına dayanarak açılan davalarda kişiler kişisel haklarına dayanmaktadır. O halde davanın konusu taşınmaz olsa dahi bu dava ayni hakları (ayni haklar, kişilerin eşya üzerinde doğrudan doğruya hakimiyetini sağlayan ve bu nedenle herkese karşı ileri sürülebilecek haklardır.) koruyan bir dava sayılamayacaktır. Bu sebeplerle, inançlı işleme dayanan davaların da zamanaşımına bağlı olması gerekmektedir. Öğretide ve uygulamada yer alan ortak kanıya göre uygulanması gereken bu zamanaşımı, Türk Borçlar Kanun’unda yer alan ve alacaklar için düzenlenmiş 10 yıllık zaman aşımıdır. Bununla beraber borçlu bir kişinin aczinden veya iflasından önce geçen bir sene içerisinde gerçekleştirdiği bir borcu temin için yapılan rehinlerin tamamının batıl olduğu İcra İflas Kanunun Madde 279’da düzenlenmiştir. Bu hüküm ise esas sermaye payının teminat amaçlı olarak inançlı anlaşma ile verilmesinde kıyas yoluyla uygulanmalı ve eski ortağın aczi veya iflasından önceki bir yıl içinde gerçekleştirdiği inançlı anlaşma geçersiz sayılmalıdır.

 

 

Stj. Av. Sezer SARI

26.07.2023