SERMAYE ŞİRKETLERİNDE BORCA BATIKLIK SEBEBİYLE İFLAS VE İFLAS ERTELEME PROSEDÜRÜ
- GİRİŞ
Sermaye şirketleri, günümüz ekonomisinde son derece önemli bir konumda bulunmaktadır. Geleneksel sorumluluk anlayışı, hükmi şahısların ortaya çıkması ile bambaşka bir boyuta gelmiş bulunmaktadır.
Ticaretin bir gereği olan risk faktörü tüzel kişi tacirlerin ortaya çıkmasıyla bu hükmi şahısların üzerinde bırakılmaktadır. Gerçek kişi tacir sıfatı artık yok denecek duruma gelmiştir. Nimeti ve külfetiyle artık ekonominin lokomotifi konumda bulunan ticaret şirketlerinin yönetimsel anlamda da iyi işletilmesi ülke ekonomisinin korunması açısından çok önemlidir.
Sermaye şirketleri gerek yönetimsel yanlışlar, gerekse de ülkelerarası siyasal gerilimler sonucu ticari anlamda zor duruma düşmekte, nakit sıkışıklığına maruz kalması sonucu iflas kurumu ile karşı karşıya gelmektedir. İflas kurumunu incelerken sadece hukuki çerçeve çizmek bu sebeple mümkün değildir. Siyasi, ekonomik, ticari pek çok etken iflas kurumunu yakından ilgilendirmektedir.
2003 yılında İcra İflas Kanunu’ nda yapılan değişiklerle, iflasın eşiğindeki ancak ileriye dönük mali durumunu düzeltme imkanı bulunan şirketlere yönelik “İflas Erteleme” prosedürü getirilmiştir. İflas erteleme prosedürü hukukumuza girdiğinden bu yana genellikle kötü kullanımlara şahit olmuş, ancak kısmen de olsa birçok şirketin iflasını engellemiş ve ticari hayata tekrar tutunmasına sebep olmuştur.
Tezimde Borca Batıklık Sebebiyle İflas ve İflas Erteleme prosedürünün hukuki çerçevesi çizilmiş olup, uygulamadaki sorunların çözümü için henüz olgunlaşmamış bilgilerim ve tecrübelerim yazıya dökülmüştür.
Hazırlanma amacı gereği, işbu tezimde işlenen konu en genel hatları ile sunulmuş olup, iflas ve iflas erteleme prosedürüne dair genel hatlarıyla açıklamalar yapılmış, doktrin görüşleri ve şahsi kanaatlerim belirtilmiştir.
Okuma imkanı bulan kimselerin “Sermaye Şirketlerinin Borca Batıklığı Sebebiyle İflas ve İflas Erteleme Prosedürü” hakkında genel hatlarıyla bilgi sahibi olacağını düşünüyorum.
- İFLAS KAVRAMI
İflas kavramı, istisnaları olmak kaydı ile borçlarını ifa edemeyeceğine dair aleyhine mahkeme kararı alınan tacirin hukuki durumunun karşılığıdır. Pozitif hukukta sayılan iflas sebeplerinin tamamı, borçlu olan tacirin borcunu ödememesi veya ödeyecek durumda bulunmaması ile ilgilidir.
Basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğü bulunan tacirin, borçlarını ödememesinin sonucu iflas durumudur. Türk Ticaret Kanunu’ nun 18. Maddesinin 1.fıkrası uyarınca tacir her türlü borcundan dolayı iflasa tabidir. Kanun koyucu burada borçlar yönünden ticari-adi ayrımı yapmamıştır. Basiretli hareket etme yükümlülüğünün tacirler açısından en önemli yansıması bu hükümle ortaya çıkmaktadır.
Hukuki açıdan iflas kurumu, külli icra olarak da adlandırılmaktadır. Gerçekten de iflas yolunda borçlunun(müflisin) tüm malvarlığı değerleri paraya çevrilmektedir. Daha da ötesi tacir, iflas kararı ile kısıtlanmaktadır. Müflis eğer bir ticaret şirketi ise şirketi temsil yetkisi bu kararla birlikte kanuni temsilcisinden alınmakta olup, iflas idaresine verilmektedir. İflas prosedürü boyunca şirketi temsil ve ilzama yetkili kurum İflas İdaresidir. Bu yetki iflas masası üyesi olan alacaklılar tarafından iflas idaresine verilmektedir. Bu sebeple ticaret mahkemesi verdiği kararında şirketin iflasının saati ve dakikasını dahi belirtmektedir. Keza bu şekilde şirket adına işlem yapılmasının önüne geçilmiş olup, ilan edilen bu kararla üçünçü kişilerin iyiniyet iddiası da bertaraf edilmiş olmaktadır.
İflas prosedüründe amaç, iflas tasfiyesinin ivedi ve hukuka uygun olarak yapılması ve alacaklıların haklarının korunmasıdır. Kuruluş amacı ticari faaliyette bulunmak olan tacirin iflas kararı ile birlikte ticari hayatı sona erer ve tüm malvarlığına kamunun ve alacaklılarının haklarının korunması için el konulmaktadır.
Uygulamada en büyük hata iflas kararı sonra tacirin hukuki durumunun nitelendirilmesi konusunda yapılmaktadır. Kanun koyucu iflas ile birlikte basiretli davranma yükümlülüğü olan tacirin malvarlığı ve ticari varlığı üzerindeki tüm yetkilerinin elinden alınmasını beklemektedir.
Açıklanan sebeple, iflas masası yetkililerince müflisin hukuki durumunun tespiti kanuna uygun olarak yapılmalı ve iflas tasfiyesi kanuna uygun olarak yürütülmelidir. İflas prosedürünün nihai amacının kamunun ve alacaklıların haklarının korunması olduğu unutulmamalıdır.
- İFLAS YOLLARI VE İFLAS SEBEPLERİ
İflas yolu, iflasa tabii kimselerin, iflasının sağlanması için gereken külli icra prosedürünü ifade eder. İflas yolu ile takipte, cüz’i icra gibi birden fazla takip yolu bulunmamakta, takipli ve takipsiz iflas olarak 2 yol bulunmaktadır.
Takipli iflas yolunda borçluya yönelik tıpkı cüz’i icra olduğu gibi bir ödeme emri gönderilmektedir. Yine bu ödeme emrine yönelik cüz’i icradaki itiraz hakları kullanılmaktadır. Borçluya tebliğ edilen ödeme emrine karşılık borçlu iflas ödeme emrine itiraz ederse uygulanacak prosedür cüz’i icra prosedüründen ayrılmaktadır. Keza cüz’i icrada mahkemeden sadece itirazın kaldırılması veya itirazın iptali istenirken, külli icrada aynı zamanda mahkemeden iflas kararı da talep edilmektedir. Görüleceği üzere mahkemeye yönelik bu talep ile iflas prosedürü hız kazanmaktadır.
Mahkeme itiraza yönelik esas hakkında bir inceleme yapar. Bu itirazı yerinde bulursa açılmış olan itirazın iptaline ve borçlunun iflasına dair davanın reddine karar verir. Fakat itirazı yerinde bulmaz ise tacir hakkında İcra ve İflas Kanunu’ nun 158. maddesi gereği depo kararı vermektedir. Bu karar ile borçluya, borcun faiz ve giderleriyle 7 gün içinde ifa ve depo edilmemesi halinde iflasına karar verileceği ihtar edilir. Bu karar ile tacire son bir şans tanınmakta, depo edeceği bedel ile hakkında verilecek iflas kararına engel olma imkanı sağlanmaktadır. Bu süre içerisinde depo bedeli ödenirse, iflas talebi reddedilir. Fakat 7 gün içinde ödeme yapılmaz veya bedel depo edilmez ise başkaca inceleme yapılmaksızın tacirin derhal iflasına karar verilir.
Ödeme emri itiraz edilmez ise iflas kararı yine mahkemeden talep edilmektedir. İflasa tabi tutulan tüm şahıslar hakkında iflas kararı ancak Görevli Asliye Ticaret Mahkemeleri tarafından verilebilmektedir. Ödeme emrine itiraz edilmeyen alacaklı tarafından mahkemeden iflas kararı talep edilmesine ilişkin yargılamada, mahkeme alacağa yönelik herhangi bir inceleme yapmamaktadır. Yine tacir hakkında depo kararı verilmektedir. Verilen sürede depo kararı yerine getirilmezse borçlunun derhal iflasına karar verilecektir.
Doğrudan iflasta ise, İcra İflas Kanunu’ nda yer alan sebepler gerçekleştiğinde “evvelce takibe hacet kalmaksızın” mahkemece iflas kararı verilmektedir. Bu sebepler kanunda sınırlı olarak sayılmıştır. Bu sebepleri inceleyerek, doğrudan iflas ile takipli iflas arasında farkı ortaya koymaya çalışacağım.
1- Sadece Alacaklının Doğrudan İflas Talebinde Bulunabildiği Sebepler
a. Borçlunun Yerleşim Yerinin Belirli Olmaması
İcra ve İflas Kanunu’ nun 177. maddesinin 1. Bendinde borçlunun malum yerleşim yerinin olmaması doğrudan iflas sebebi olarak belirtilmiştir.
Bu maddede belirtilen yerleşim yeri Türk Medeni Kanunu’ nun 19. maddesi’ nden farklı olarak, tacirin fiilen yaşadığı yeri de kapsamaktadır. Keza tacirin ticaret merkezi bilinmese dahi fiilen yaşadığı yer biliniyorsa, borçlunun bu madde nezdinde belirli ikametgahı var sayılmaktadır.
Bu sebeple doğrudan iflas yoluna başvurulabilmesi için borçlunun sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da herhangi bir adresinin tespit edilememiş olması gerekmektedir.
Yargılama esnasında, iflası talep edenin sadece borçlunun ikametgahını tespit edemediğini öne sürmesi yeterli olmayıp, yeterli araştırmanın yapıldığını da ispat etmesi gerekmektedir. Aksi halde davalı bu duruma yönelik itirazını öne sürüp davanın reddini talep edebilir.
Ayrıca belirtilmelidir ki, bu hükme dayanarak doğrudan iflas talebi ancak gerçek kişi tacirlere yönelik verilebilir. Tüzel kişi tacirlerin ticaret adresleri aleni olarak ticaret sicil gazetesinde ve ticaret sicil müdürlüklerinde yer almaktadır.
Kanaatimce, adres araştırmasının kapsamının iyi çizilmesi gerekir. Keza anlık adres tespitinin mümkün olmadığı ticari hayatta, davacının yeterli gayreti gösterdiği kanaati hasıl olunmuşsa, mahkemece yapılan incelemelerde de herhangi bir adres tespit edilemezse borçlunun iflasına karar verilmesi gerekmektedir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 24.03.2014 tarihli 2013/8170 E. 2014/2223 K. sayılı kararında da bu görüşü desteklemiştir. Talebin kabulüne yönelik şartların zorlaştırılması işbu hükmün uygulanabilirliğini ortadan kaldırabilecektir.
b. Borçlunun Taahhütlerinden Kurtulmak Maksadı İle Kaçması
Bu hüküm uyarınca, borçlunun borçlarından, taahhütlerinden kaçmak ve alacaklısına zarar verme kastı ile yerleşim yerini terk etmesi doğrudan iflas sebebidir.
Teorik olarak uygulanması mümkün gibi görülen bu sebebin uygulamada ispatı oldukça zordur. Bu sebeple mahkemenin davacıdan yaklaşık ispat beklemesi gerekmektedir. Bizim uygulamamızda pek sık rastlanan bir iflas sebebi değildir.
c. Borçlunun Alacaklının Haklarını İhlal Eden Hileli Muamelelerde Bulunması veya Bunlara Kalkışması
Borçlunun malvarlığını azaltmaya yönelik davranışları bu madde hükmünü karşılamaktadır. Bu davranışlar borçlunun mallarını bedelinden aşağıya satması, bağışta bulunması, aleyhine açılan takiplerdeki ödeme emrine itiraz etmemesi, malvarlığını korumaya ilişkin gerekli hukuki yollara başvurmaması gibi davranışlar alacaklısına zarar verme kastı bulunduğuna karine teşkil etmektedir.
Açıklanan hileli işlemlerin ceza hukukunun yasakladığı eylem derecesinde olması gerekmemektedir. Eğer ki borçlunun davranışlardan zarar verme kastı tespit edilebiliyorsa madde hükmü uygulanmalıdır. Bu davranışların İcra ve İflas Kanunu madde 331 uyarınca da cezai yaptırımı olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Hukuk uygulamamızda bu sebeple açılan davalarda delilerin geniş ve toplanmasının zor oluşu ve yargılamanın çok uzun sürmesi sebebiyle istenen sürede sonuca ulaşılamamaktadır. Keza farklı sebeplerden açılan iflas davaları daha çabuk karara bağlanmaktadır.
d. Borçlunun Haciz Yoluyla Takip Esnasında Mallarını Gizlemesi
Haciz yoluyla takipte, takibin kesinleşmesi ile birlikte alacaklının haciz isteme hakkı cari olmaktadır. Ayrıca borçlunun mal beyanında bulunma zorunluluğu bulunmaktadır. Bu beyanda borçlu borcuna yetecek malvarlığını değerlerini göstermez, gizler, kilitli ve kapalı yerleri açmaz ise “gizleme” kastının ortaya çıktığı kabul edilmelidir. Gerçekten de haciz uygulamasında sıkça karşılaşılan bu durumların iflas sebebi olarak dikkate alınması gerekmektedir.
Kanaatimce, borçlunun gizleme kastı üzerinde durulmalıdır. Malvarlığı değerini beyan etmemesinin bir ihmal mi yoksa kast mı olduğu hususunda davalının beyanlarını iyi incelenmeli ve hasıl olacak kanaate göre karar verilmesi gerekmektedir.
e. Borçlunun Ödemelerini Tatil Etmiş Olması
Borçlunun ödemeleri tatil ettiğinin ispatı yönünde zorluk bulunmaktadır. Keza bunun tespiti en doğru şekilde yazılı bir beyanla tespit edilebilir. Yine alacaklıları ile yaptığı anlaşmalardan da bu tespit yapılabilir.
Bu nedenle iflas kararı verilebilmesi için borçlunun ödemeleri tatil etme nedenleri sürekli nitelik taşımalı ve bu durumun ne zaman sona ereceği belirlenememelidir.
Borçlunun vekil tayin etmeksizin ticarethanesini terk etmesi, icra takiplerinin artması, basiretli bir iş adamı olması gereken tacirin küçük borçlarını dahi ödeyememesi, büyük mallarına haciz konulması, borçlunun konkordato mühleti talebinin tetkik merci tarafından reddedilmesi bu nedenin gerçekleştiğine ispat olarak öne sürülebilir.
f. Konkordatonun Tasdik Edilmemesi veya Konkordato Mühletinin Kaldırılması ya da Konkordatonun Tamamen Feshi
Konkordato mühleti( m.287/2) borçlunun İcra İflas Kanunu’ nun 290. Maddesinin 1. Fıkrasına veya komiserin uyarılarına aykırı veya iyi niyetinden şüpheyi gerektiren bir harekette bulunması üzerine icra mahkemesince kaldırıldığı, veya akdedilen konkordato ticaret mahkemesince tasdik olunmadığı ya da; Akdedilip tasdik edilmiş bir konkordato kötü niyetle saklanmış olması sebebiyle alacaklılardan birinin talebi üzerine mahkemece feshedildiği, takdirde borçlu iflasa tabi şahıslardan olmasa dahi, alacaklılardan birinin İcra İflas Kanunu m.300 gereği 10 gün içinde doğrudan doğruya ticaret mahkemesine başvurup iflasını talep etmesi halinde borçlunun derhal iflasına karar verilir.
Konkordato kurumunun hukuk dünyamızda uygulamasının çok istisnai olması sebebiyle bu sebebe dayalı doğrudan iflas pek de mümkün görünmemektedir. Fakat görüldüğü üzere konkordato sürecinde borçlu davranışları, borçlunun doğrudan iflası konusunda büyük önem arz etmektedir.
g. İlama Dayanan Alacağın İcra Emriyle İstenmesine Rağmen Ödenmemesi
Alacaklı tarafından yapılan ilamlı icra takibi üzerine borçlu ödeme emrinin gereğini 7 gün içerisinde yerine getirmediği takdirde, borçlunun doğrudan iflası istenebilir. Bu hüküm ile mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi bir yaptırıma bağlanmış olup, tacirler üzerinden bir tazyik etkisi yaratmaktadır.
Bu hususta en çok tartışılan nokta ise İcra İflas Kanunu madde 38’ e göre ilam mahiyetinde belge kabul edilen belgelerin gereğinin yerine getirilmemesi doğrudan iflas talep hakkı verecek midir? Doktrin de bir kısım yazar bu konuda olumsuz görüş belirtmekte olup, azınlık görüşe göre ise bu durumda da doğrudan iflas talep edilebilmelidir.
Kanaatimce, ilam mahiyetinde belgelerin gereğinin yerine getirilmemesinin bir doğrudan iflas sebebi olmayacağı yönündedir. Çünkü kanun koyucu bu hükümle mahkeme kararlarının gereğinin yerine getirilmesinin önemini vurgulamaktadır. İlam mahiyetinde belgeler ise icra takibinde istisnai olarak alacaklıya kolaylık sağlamak ve alacağın tahsilinin ivedi olarak sağlanması amacıyla ilamlı icra yoluna başvurma hakkı tanınan belgelerdir. Nihayetinde bu belgelerin mahkemelerden çıkan kararlar kadar kuvvetli şekilde bir hakkı temsil etme işlevleri bulunmaktadır.
Ayrıca kolektif ve komandit şirkete gönderilen icra emirlerinin gereğinin yerine getirilmemesi halinde Türk Ticaret Kanunu madde 238 gereği şirketin ve ortakların birlikte doğrudan iflası istenebilmektedir
2. Sadece Borçlunun Doğrudan İflas Talebinde Bulunabildiği Sebepler
İcra ve İflas Kanunu’ nun 178. maddesinde borçlunun kendi müracatı ile doğrudan iflasını isteyebildiği veya iflasını istemesinin zorunlu tutulduğu durumları açıkça belirtmiştir. Bu sebeplerden aciz hali ve tacirin malvarlığının yarısının haczedilmiş olup kalan malvarlığının muaccel ve bir sene içinde muaccel olacak borçlarını karşılamaya yetmeyeceğinin anlaşılması kısaca incelenecek olup, borca batıklık sebebiyle iflasını bildirme zorunluluğu metnin niteliği gereği biraz daha ayrıntılı incelenecektir.
a. Borçlunun Aciz Halinde Olması Sebebiyle İhtiyari İflas Talebi
İflasa tabi olan borçlu İcra İflas Kanunu’ nun 178. Maddesinin 1. Fıkrası gereği aciz halinde olduğunu bildirerek yetkili mahkemeden iflasını isteyebilir. Aciz hali, borçlunun muaccel borçlarını ödemek için yeterli ödeme araçların sürekli olarak yoksun olması demektir. Aciz halinde borçlunun pasifinin aktifinden daha fazla olması gerekmez. Mühim olan ödeme araçlarından yoksunluktur.
Günlük hayatta borçlu şahsın bu durumunun genellikle nakit akışı problemi olarak adlandırılmaktadır. Gerçekten de çok iyi durumda olan işletmelerin veya şirketlerin iflasın eşiğinden geçme sebeplerinin başında nakit akışı sıkıntısı gelmektedir. Bu akışın durması ile nakit dengesinin bozulması ileişletmeler haciz işlemleri ile karşı karşıya kalmaktadır. Bankalardan bir kısmının kredileri kat etmesi ile birlikte diğer bankalarda uyarılmakta ve işletmenin kredi imkanı ortadan kalkmaktadır. Sonuç olarak şirketler ve şahıs tacirler iflas tehtidi ile karşı karşıya kalmaktadır.
Aciz halinin tespiti için sadece borçlu beyanı yeterli görülmemelidir. Talebi inceleyen mahkeme bu hususta gerekli ve mahalinde incelemeler yapmalı, bilirkişi incelemesi yoluna başvurmalıdır.
b. Borçlunun Malvarlığının Yarısına Haciz Konulup Geri Kalanının İse Borçlunun Mevcut ve Bir Yıl İçinde Muaccel Olacak Borçlarını Ödemeye Yetmemesi Sebebiyle Mecburi İflas Talebi
İcra İflas Kanunu’ nun 178. Maddesinin 3. Fıkrası gereği borçlunun malvarlığının yarısına haciz konulup geri kalanının ise borçlunun mevcut ve bir yıl içinde muaccel olacak borçlarını ödemeye yetmemesi halinde tacirin iflasını talep etmesi zorunludur.
Açıklanan hüküm sadece gerçek kişi tacirler için uygulanabilir olup, tüzel kişi tacirler için İcra İflas Kanunu madde 179 ve Türk Ticaret Kanunu madde 376 hükümleri uygulanmaktadır.
Bu hükme aykırı olarak borçlu iflasını istemez ve 1 yıl içinde iflas ederse borçlu İcra İflas Kanunu’ nun 310. Maddesinin 10. Fıkrası gereği taksiratlı müflis sayılır ve hakkında cezai yaptırım uygulanır.
- DOĞRUDAN İFLAS SEBEPLERİ İÇİNDE YER ALAN BORCA BATIKLIK DURUMU
Borca batıklık, şirketin mevcut ve alacaklarının(aktifler) borçlarını karşılamaya yetmemesi halidir.
Borca batıklık tanımı eski ticaret kanunumuzda “şirketin aktiflerinin şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmemesi” şeklinde ifade edilmişken, Türk Ticaret Kanunu gerekçesinde “Borca batık olma kavramı, şirket aktifleri yıllık bilançoda olduğu gibi defter değerleriyle değil, fakat gerçek değerleriyle değerlemeye tabi tutulsalar bile alacaklıların, alacaklarını alamamaları, yani şirketin borç ve taahhütlerini karşılayamaması” şeklinde tanımlanmıştır.
Burada yapılacak incelemede, şirket aktifi hesap edilirken, yani borca batıklık bilançosu düzenlenirken şirket ortaklarının sermaye koyma taahhütlerinin ifasının gerçekleşip gerçekleşmediği dikkate alınmalıdır. Keza Türk Ticaret Kanunu gereği taahhüt edilen sermayenin %25′ inin ödenmiş olması şirketin kuruluşu için yeterlidir. Sermaye şirketlerindeki en kritik dönemin bu 2 yıl olduğu düşünülürse ortakların şirkete olan borcu, borca batıklık bilançosuna dikkatle işlenmeli ve borca batıklık tespiti bu şekilde yapılmalıdır.
Şirket özvarlıklarının erimesi ve borçlarının tasfiye edilememesi durumunda derhal yönetim kurulu toplanmalı ve bir şirket bilançosu çıkarılmalıdır. Keza Türk Ticaret Kanunu’ nun 376. maddesi gereği kanuni temsilcilere sermaye kaybı halinde yapılması gerekenler emredici olarak anlatılmıştır. Bu hüküm sermaye şirketlerine hakim olan “Sermayenin Korunması” ilkesinin en önemli yansımasıdır.
Borca batıklık sebebiyle şirketin iflasının ertelenmesini talep yetkisi sadece şirkete ve şirket alacaklılarına aittir. Bu yönüyle şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olmayan görevli veya şirket ortağı tarafından mahkemeden bu yönde talepte bulunulması mümkün değildir.
Borca batıklık tespiti, ancak borca batıklık bilançosu düzenlenmesi ile mümkün olacaktır. Bu sebeple, şirket özvarlığındaki azalmanın yetkililerce fark edilmesine müteakip derhal bir bilanço düzenlenmeli ve şirketin mali durumu netleştirilmelidir. Keza Türk Ticaret Kanunu’ nun 376 maddesi uyarınca borca batık şirketin iflasını talep etmeyen şirket kanuni temsilcilerinin İcra İflas Kanunu’ nun 345/a hükmü gereği cezai sorumluluğu bulunmaktadır.
Borca batıklığın tespiti halinde şirket veya şirket alacaklıları tarafından şirketin merkezinin bulunduğu yer Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde iflas erteleme talep edilebilir. Sermaye şirketleri ve kooperatifler adına bu bildirimi yapmaya yetkili organlar; anonim şirkette yönetim kurulu; limited şirkette müdür veya müdürler kurulu; kooperatiflerde kooperatif yönetim kurulu; paylı komandit şirkette ise yönetim kuruludur.
Türk Ticaret Kanunu’ nun 446. maddesi gereği şirket tasfiye memurları da şirketin borca batıklığını bildirmekle yükümlüdürler. Keza tasfiye işlemleri yapılırken de şirketin borca batık olduğu tespit edilebilir. Bu durumda tasfiye memurları tarafından şirketin derhal iflası istenmeli ya da borca batıklık bildirimi akabinde iflas erteleme talebinde bulunmalılardır.
Şirket genel kurullarında yer alan bakanlık temsilcisinin şirketin mali yapısı hakkında çok fazla bilgi sahibi olamadığı su götürmez bir gerçektir. Kanaatimce, bu sebeple Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ na bu yetki tanınmamıştır. Doktrinde bir kısım yazar tarafından bakanlığın bu konuda yetkili olduğu savunulurken, çoğunluk kısım bakanlığın böyle bir yetkisi olmadığını düşünmektedir.
Bakanlığın Türk Ticaret Kanunu gereği şirketleri denetleme yetkisi bulunmaktadır. Yine Türk Ticaret Kanunu’ nun 353. maddesi uyarınca esas sözleşme hükümlerine ve kamu menfaatine açıkça aykırı hareket eden şirketlerin feshi bakanlıkça istenebilmektedir.
4- BORCA BATIKLIK BİLDİRİMİNİN SONUÇLARI
1. İflas Kararı
Şirketin borca batık olduğu mahkemeye bildirilmesi ile mahkeme bu hususun doğruluğunu tespit etmeye çalışır. Keza iflas erteleme kurumu şirketlere erteleme süresince birçok kolaylık sağladığı için birçok şirket borca batık olmamasına rağmen mallarını gizleyerek bu bildirimde bulunmuştur.
Bu davada mahkeme sadece taraf ve müdahil talepleri ile bağlı değildir. Re’sen inceleme yapma yetkisine haizdir.
Borca batıklık incelemesinde mahkeme, bilanço üzerinde incelemeyi yapacak olan alanında uzman bilirkişilere inceleme için önemli tüm bilgi ve belgeleri sağlamalıdır. Alanında uzman bilirkişilerden yardım almak çok önemlidir. Defterlerin, bilanço kayıtlarının incelenmesi çok yoğun ve sıkı bir inceleme gerektirdiği için bilirkişi incelemesi yapılması gerekir. Keza, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’ nin 15.10.1993 tarih ve 7861 Esas 6649 Karar sayılı ve 14.06.1993 tarih ve 4481 Esas 4326 Karar sayılı kararlarında şirketin iflasına karar vermeden önce alanında uzman bilirkişilerce inceleme yaptırılması gerektiği vurgulanmıştır.
Bilirkişi incelemesinin temyiz merci tarafından zorunlu tutulması kararın doğrudan raporlara göre verilmesi gerektiği zorunluluğunu beraberinde getirmemektedir. Keza iflas erteleme dosyalarına konu şirketler ticari hacmi son derece kuvvetli şirketlerdir. Genellikle yönetimsel problemler sebebiyle borca batık hale gelmişlerdir. Bu sebeple hazırlanacak bilirkişi raporlarının tarafsızlığı ve bağımsızlığının kesin olduğu topyekün kabul edilebilir değildir. Bu sebeple bağımsız ve tarafsız mahkeme raporu dosyadaki mübrez belgeler ile birlikte incelemeli ve kararını vicdan kanaati uyarınca vermelidir.
İnceleme sonucunda şirketin iflasına karar verilmesi halinde karar derhal İcra İflas Kanunu’ nun 166. maddesi gereği o yer iflas müdürlüğüne bildirilir. İflas dairesi bu kararı ticaret odası, kıymet borsalarına, Sermaye Piyasası Kurulu’na, gümrük idaresine bildirir, ülke geneline tirajı en yüksek beş gazeteden birinde, yerel bir gazete ve ticaret sicil gazetesinde ilan eder.
İflas ile birlikte müflisin malları üzerinde tasarruf yetkisi sona erer. Yine şirketin kanuni temsilcisinin yetkisi de sona erecektir. İflas ile birlikte şirketin kanuni temsilcisi iflas masası olmaktadır. İflas masası da bu yetkiyi alacaklılar arasında seçilen iflas idaresi aracılığıyla kullanır.
İflas kararı ile birlikte müflisin tüm malvarlığı hacizli-hacizsiz ayrımı yapılmaksızın masaya geçecektir. Üzerinde haciz bulunan malların alacaklıları masaya alacaklı olarak kaydedilecektir. Yine haciz konulan şey müflisin parası ise, bu malvarlığının satışı yapılmayacağı için hacizli alacaklıları arasında paylaştırılmalıdır.
Uygulamada en çok gözlemlediğim durum ise hakkında iflas kararı verilen şirketin hukuki durumunun ve konumunun nitelendirilmesi hatasıdır. Keza amacı ticari faaliyette bulunmak olan müflisin malvarlığının iflas kararı ile amacı değişmektedir. İflas kararı ile birlikte hızlı bir tasfiye aşaması başlamalıdır. Gerçekten de alacaklıların korunması açısında tasfiyenin kanuna uygun ve ivedi olarak yapılması çok önemlidir.
Özellikle amme borçlarının yapılandırılması amacıyla yetki talep eden kanuni temsilcilere bu yetki verilmemelidir. Keza iflas masası bu yetkiyi kullanabilir ya da bir başkasını bu yapılandırma çalışmaları için yetkili kılabilir. İflas tasfiyesini tehlikeyi düşürebilecek bu taleplere iflas masası tarafından olumsuz yanıt verilmelidir.
İcra İflas Kanunu’ nun 193. maddesi gereği müflise yönelik haciz yoluyla takipler ve teminat gösterilmesi takipleri iflas kararı ile durmaktadır. Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipler, ilamsız tahliye takipleri ise devam eder. Çocuk teslimi ve çocukla kişisel münasebet kurulması takipleri ise iflas kararından etkilenmez, bu hususlarda yeni takipler açılabilir.
İcra İflas Kanunu’ nun 194. maddesi uyarınca da kural olarak müflisin taraf olduğu dava dosyaları durur. Durma iflas tasfiyesinin sonuna kadar devam etmemektedir. Bu bekleme süresi 2. Alacaklılar toplantısından itibaren on gün sonra sona erecektir. Bu süreden sonrası davalara devam edilebilecektir.
İcra İflas Kanunu’ nun 194. maddesi şeref ve haysiyete tecavüzden, vücut üzerine ika olunan zararlardan doğan tazminat davaları, acele davalar, idari davalar ile evlenme, ahvali şahsiye veya nafaka işlerine müteallik ihtilaflara, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipten kaynaklı davalarda tatbik edilmez.
İflasın en önemli sonuçlarından biri ise iflas ile birlikte müflisin vadesi gelmemiş dahil tüm borçları derhal muaccel hale gelmektedir. Yine iflas kararı ile müflisin borçlarına işleyen faizler kesilir. Müflisin kefalete ilişkin borçlarında da muacceliyet beklenmeksizin bu kefaletler masaya alacak olarak kaydedilir.
İcrai haciz konulmuş malların iflas masasına girip girmeyeceği yönündeki ayrım ihalenin gerçekleşip-gerçekleşmediği hususuna göre değişiklik göstermektedir.. Eğer mahcuz malın ihalesi yapılmış ve ihale alıcısına bedeli ödemesi süre verilmişse mahcuz mal masaya girmeyecektir. Burada ayrım iflas kararının kesinleşmesinden önce ihalenin yapılıp-yapılmadığı ile ilgilidir. Gerek satışı yapan icra müdürlüğü gerekse de iflas işlemlerini yürütecek iflas müdürlüğünce bu husus iyi incelenmeli ve alacaklıların haklarının korunması sağlanmalıdır.
Rehinli alacaklıların konumu açısından söylenmesi gereken en önemli husus ise iflas kararı ile birlikte rehinli alacaklıların rehin haklarına halel gelmemesidir. Keza rehinli mal müflise aitse masaya girer, bu rehin 3. kişi tarafından verilmişse masaya dahil olmaz. Yine bir başka önemli husus ise rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe başlanmışşa bu takibe devam olunur. Ancak rehinli alacaklı henüz rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe girişmemiş ise iflas idaresi tarafından ivedilikle rehinli malların satışı yapılacaktır. Satış ve paylaştırma giderleri satış bedelinden alınır. Kalan kısım ise rehinli alacaklıya ödenecektir. Geriye bakiye miktar kalır ise bu bedel iflas masasına dahil olacaktır.
İflas tasfiyesinin başlaması ile derhal müflis veya müflis şirket kanuni temsilcileri sorguya çekilmekte, bu sorguda şirket malvarlığı ve borçları hakkında bilgi alınmaktadır. Akabinde 1. alacaklılar toplantısı yapılmaktadır. 1. Alacaklılar toplantısının nihai amacı iflas tasfiyesinin haritasının ve başarılı bir iflas prosedürü işletilmesi için izlenecek yolun çizilmesidir. Aynı toplantıda iflas masasını temsilen hareket edecek olan iflas idaresi üyelerinin seçimi yapılmaktadır.
Oylama sonucu, tetkik merciine gönderilir ve mahkemece seçilen üyeler iflas tasfiyesi süresince iflas masasına ait şirket malvarlığını yönetme ve şirketi temsil etme yetkisine sahip olacaklardır.
Bu temsil yetkisinin önem arzettiği noktalarından biri ise müflisin iflası öncesi İcra İflas Kanunu’ nun 257. maddesi uyarınca iptale tabi tasarruflarının iptaline ilişkin dava açma yetkisinin kanuni temsilci iflas idaresine ait olmasıdır.
Bu konuda farklılık yaratan nokta ise iflas masasının bu davayı açma konusundaki kararının ne yönde olacağıdır. Keza tasarrufun iptali davaları uzun sürmekte ve iptal kararı ulaşmak ispat sıkıntısı sebebiyle bir hayli zor olmaktadır. Bu sebeple birçok iflas dosyasında bariz mal kaçırmalar dışında bu yola başvurulmamaktadır. Ancak İcra İflas Kanunu’ nun 245. maddesi gereği eğer iflas masası davanın açılmaması yönünde bir karar alırsa, masada bulunana alacaklılardan biri bu yetkinin kendisine devrini isteyebilecektir.
Yetki alması halinde, alacaklının tasarrufun iptali davası açması için elinde aciz vesikası olması aranmamaktadır. Alacaklı tasarrufun iptaline ilişkin karar alırsa tasarruf konusu malın bedelinden masraflar çıkarılır, davadan lehe hüküm alan alacaklının alacağı öncelikle ödenir, bakiye kısım kalırsa ise bu kısım masaya geçirilir.
Bu sürede şirket borçluları tespit edilmeye çalışılır ve şirket aktiflerinin satışı ve nakdi varlığın nemalandırılması için gerekli tedbirler alınmaktadır. Şirketin aktif varlığı nakit haline getirildikten sonra İcra İflas Kanunu’ nun 206. maddesi uyarınca bir sıra cetveli düzenlenmektedir. Sıra cetvelinin doğrudan ya da yargılama neticesinde kesinleşmesi ile dosyadaki nakdi varlık cetveldeki sıra takip edilerek alacaklılara dağıtılmakta ve iflas tasfiyesi sona ermektedir.
2.İflas Erteleme Kararı
İflas erteleme kararı verilebilmesi için şu 5 şartın bir arada olması gerekmektedir:
– Mahkemeye Türk Ticaret Kanunu’ nun 376. maddesi veya İcra İflas Kanunu’ nun 179. maddesi gereğince bir borca batıklık bildiriminde bulunulması gerekmektedir. Bu bildirim ile birlikte borca batılık bilançosunun da mahkemeye sunulması gerekmektedir.
– Borca batıklık bildiriminde bulunulan şirket için iflasın ertelenmesi talebinde bulunmalıdır. Bu konuda doktrinde fikir ayrığı yer almaktadır. Bir kısım yazar ertelemenin talebe bağlı olması gerektiğini düşünürken, bir görüş ise mahkemece atanacak kayyımdan rapor alınarak re’sen iflas erteleme kararı verilebileceğini düşünmektedir. Ancak Yargıtay talep bulunmaksızın iflasın ertelenmesine karar verilemeyeceğini net bir şekilde karara bağlamıştır.
Kanaatimce, İcra İflas Kanunu’ nun 179. maddesi gereğince borca batıklık bildiriminde bulunan sermaye şirketlerini hakkında iflas erteleme kararı verilmesi ancak şirket tarafından talep edilmesi halinde ortaya çıkacaktır. Bu yönde mahkemelere iflasın ertelenmesi kararını re’sen verilebilmesi yetkisi tanınmamıştır. Kanunun ilgili hükmü daraltılarak yorumlanmalı ve borca batık şirketlerin tasfiyesinin bir an önce yapılarak alacaklılarının haklarının korunmasının kanunun amacı dikkate alındığında iflas erteleme kararının talebe bağlı olmasının daha kabul edilebilir olduğunu düşünmekteyim.
– Mahkemeye bir iyileştirme talebi sunulmalıdır. Türk Ticaret Kanunu’ nun 377. maddesi gereği şirket ya da bir alacaklısı şirketin mali durumunun iyileştirilmesini sağlayacak nitelikte nesnel ve gerçekçi çözümler sunan bir projeyi mahkemeye ibraz etmelidir. İflas erteleme kararı verilebilmesi için sadece borca bataklık bilançosu yeterli olmayıp aynı zamanda bir iyileştirme projesi mahkemeye sunulmalıdır. İyileştirme projesi, bitiş noktası belli olan ve bağımsız olarak yürütülebilen bir plan olarak tanımlanmaktadır.
– İyileştirme projesinin sunumu bakımından uygulamadaki örnekler incelendiğinde bir takım eksik hususların öne çıktığı gözlenmektedir. Gerçekten bu projenin nihai amacı ekonomik anlamda şirketin mali durumunu düzeltmektir. Projeleri hazırlayanlar uygulamada genellikle mali müşavirler olmaktadır. Fakat hukukçu olmayan bu kimselerin hazırladığı projelerde hukuka uygunluk anlamında eksiklikler göze çarpmaktadır. Projenin niteliği hususunda yüksek mahkeme tarafından ortaya konulan içtihatların tam anlamıyla hukukçu olmayan kişilerce bilinmesi mümkün değildir. Hazırlanacak raporların hukukçu ve mali müşavirlerin koordineli şekilde birlikte çalışarak hazırlanması projelerin gerçekçiliği ve mahkemece kabul edilebilirliğini arttıracaktır.
– İcra İflas Kanunu’ nun 329/a hükmü uyarınca fevkalade mühletten yararlanan sermaye şirketi bu sürenin bitiminden itibaren 1 yıl için iflas erteleme talebinde bulunamaz.
– İyileştirmenin mümkün olması tüm bu şartların içinde kararın alınabilmesi için en önemli kıstastır. Bu bakımdan şirketin mali durumunun düzeltilebilir olması çok önemlidir. Bu nihai sonuca ulaşılabilmesi için şirket aktif ve pasifleri, ticari hacmi, kısa vadeli ve uzun vadeli borçlarının ve borçlularının tahsile yönelik amaçlarının belirlenmesi, faaliyet gösterdiği sektörün ulusal ve uluslararası alandaki içinde bulunduğu durum gibi birçok faktör dikkate alınmalı ve proje titizlikle incelenmelidir.
Tüm bu şartlar yerine getirildiği takdirde, mahkeme şirketin mali durumunun iyileştirilmesinin mümkün olduğu kanaatine varır ise iflasın ertelenmesine karar verecektir. Bu karar bir tedbir kararı olduğu için mahkeme tedbir kararına yönelik bir inceleme yapmalı, basit yargılama usulü uygulamalı, mahkemeye ibraz edilen proje ve bilanço için mümkünse bilirkişi incelemesi yapmadan karar vermelidir. Ancak bu pratikte mümkün görünmemektedir. Mahkemeler bu incelemeyi genellikle alanında uzman bilirkişilere yaptırtmakta ve rapor neticesinde karar vermektedirler.
İflas erteleme talebinde bulunan şirkete İcra İflas Kanunu’ nun 179/a-1 maddesi uyarınca envanter düzenlenmesi, yönetim kurulunu yerine geçmesi veya yönetim kurulu kararlarını onaylaması için mahkemece derhal bir kayyım atanır. Kayyım atanması doktrinde farklı görüşler yer almasına rağmen kanaatimce bu atama zorunludur. Keza iflas erteleme süresince şirket hakkında düzenlenecek mali tablolarda kötü niyetli olarak tablolarda hesap değişiklikleri yapılmasına mahkemece atanacak olan tarafsız kayyım müdahale edebilecek ve mahkemeye bildirecektir.
Atanacak olan kayyım, Türk Medeni Kanunu’ nun 426. ve 427. maddesinde şartlara haiz olmalıdır. Gerçekten de yerine getirdiği görev irdelendiğinde kayyımlık görevini hem temsil hem yönetim için yerine getirdiği görülmektedir. Bu sebeple 2 hükümde yer alan şartlara havi olması gerektiğini düşünmekteyim.
Kayyımı seçme konusunda mahkemeye geniş bir takdir yetkisi verilmiştir. Ancak, atanacak kayyımın yukarıda sayılan hükümlerdeki şartları taşıması, şirketin mali yapısını kontrol edebilmek ve şirketler hukuku konusunda bilgi sahibi olan kimseler tarafından seçilmesi çok önemlidir.
İflas erteleme kararı veren mahkeme İcra İflas Kanunumuzun 179/A hükmü uyarınca şirket hakkında her türlü iflas ve muhafaza tedbirine hükmedebilecektir. Uygulamada genellikle yargılama sonuna kadar şirket aleyhine açılan icra ve iflas takiplerinin durdurulmasına hükmedilmektedir. Ancak kanun hükmü uyarınca bu tedbirler sınırlı sayıma göre belirlenmemiştir. Şirketin iyileştirme projesini hayata geçirmesini engellemeyecek ve alacaklıların menfaatine de halel getirmeyecek birçok tedbire bu aşamada mahkemece karar verilebilecektir.
Mahkeme iyileştirme projesine de gerekli müdahaleler yapabilir. Bu yetki kapsamı incelendiğinde çok önemli olmakla birlikte yine uygulamada mahkemelerce kullanılmamaktadır.
İflas erteleme kararı verilen şirketin, karar ile mallarının muhafazası için envanter tanzimi yapılması kanuni bir zorunluluktur. Bu şekilde şirket malvarlığının ve alacaklılarının haklarının korunmasına hizmet edilecektir.
İflası erteleme kararı verilen şirket için uygulanabilecek tedbirlerden en önemlisi ise şirkete ait bazı işletmelerin faaliyetlerinin durdurulmasıdır. Keza sermaye şirketlerinin ticari hacmi düşünüldüğünde birden çok işletmeye sahip olması kaçınılmazdır. Doktrin de bu tedbirin uygulanmasına yönelik olumlu ve olumsuz görüşler bulunmaktadır.
Kanaatimce, tedbirler konusunda sınırlamaya tabi tutulmayan mahkemece bir kısım işletmelerin faaliyetlerinin durdurulmasına karar verilebilir. Keza borca batık şirketin işletme faaliyetlerine devam etmesi her zaman 3. kişiler için tehlike arz eden bir durumdur. Yine iyileştirme projesinde bazı işletmeler için yeterli görülmeyen çözümler olabileceğinden mahkemece bazı işletmeler için faaliyeti durdurma kararı verilebileceğini düşünmekteyim.
Kural olarak iflasının ertelenmesine karar verilen şirketin, malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlanamamaktadır. Ancak mahkeme gerekli görürse bu yetkiyi kısıtlayabilir veya kayyım onayına tabi tutabilmektedir.
İflas erteleme süresi hususunda da kural olarak olarak iflas erteleme kararı en fazla 1 yıl için verilebilecektir. Ancak İcra İflas Kanunu’ nun 179/b hükmü gereğince kayyım raporları, mahkeme incelemesinin uzun sürmesi sebebiyle bu süre uzatılabilmektedir. Bu uzatma sürelerinin hiçbir suretle 4 yılı aşması mümkün değildir.
Mahkemenin iflasının ertelenmesi kararı İcra İflas Kanunu’ nun 166/2 hükmü uyarınca ilan edilir ve ilgili mercilere gerekli bildirimler yapılır.
İflasın ertelenmesi kararı ile birlikte kural olarak alacaklıların konumunda herhangi bir değişiklik olmamaktadır. Alacakların muacceliyeti veya faiz işletilmesi konusunda herhangi bir farklılık olmayacaktır.
İcra İflas Kanunu’ nun 179/b-1 hükmü uyarınca iflasın ertelenmesi süresi boyunca hak düşürücü ve zamanaşımı süreleri işlemeyecektir. Bu hüküm gereksiz takip işlemleri yapılması engellemekte ve usul ekonomisi ilkesiyle paralel bir özellik göstermesiyle son derece önemli ve faydalı bir hükümdür.
İflas erteleme kararı sonrası mahkemece verilecek tedbir kararlarından biri olan şirkete yönelik takiplerin durdurulması kararı amme alacakları için de uygulanabilmektedir. Keza mahkeme 6183 sayılı kanunu uyarınca yapılacak takipleri ve takip muamelelerini de durdurma kararı verebilmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere iflas erteleme kararı alan şirketin mali durumunun iyileştirilmesi için mahkemece birçok tedbir uygulanabilmektedir. Yine alacaklılar ve kayyım tarafından da birçok öneri sunulabilmekte bu öneriler mahkemece dikkate alınmaktadır. İflas erteleme kararının bu denli nimetinin yanında açıkladığımız bu karmaşık ve uzun prosedürü dışında bir külfeti bulunmamaktadır. Bu sebeple uygulamada sıkça karşılaşılmakta olan bir hukuki müessesedir.
31.07.2016 tarihinde resmi gazetede yayınlanan 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesi uyarınca ülkemizde hala devam etmekte olan olağanüstü hal süresince iflas erteleme talebinde bulunulamayacağı, olağanüstü hal boyunca yapılacak başvuruların mahkemelerce reddedileceği hükme bağlanmıştır.
669 sayılı Kanun hükmünde kararnamenin resmi gazetede yayınlanma tarihi olan 31.07.2017 tarihinde önce yapılan başvurular mahkemece İcra ve İflas Kanunu uyarınca karara bağlanacaktır.
Kanun hükmünde kararname ile getirilen bu hükmün mahkemelerin kanaatlerine doğrudan etki yaptığı devam eden iflas erteleme yargılamalarında kendini göstermektedir. Kanun hükmünde kararnamenin yayınlaması ile birlikte hemen hemen karara çıkan dosyaların tamamında iflas erteleme talepleri reddedilmiş ve şirketlerin iflasına karar verilmiştir
Bu sebeple ülkemizde hala devam eden olağanüstü hal sona ermedikçe iflas erteleme prosedürünün tekrar canlanması mümkün görünmemektedir.
6- SONUÇ
Tüm bu yukarıda açıklanan hususlar irdelendiğinde iflas ertelemenin borca batık şirketler için ne denli önemli bir hukuki müessese olduğu görülecektir. Nimetlerinin yanında asgari düzeydeki külfetleri bu müesseseyi son derece çekici kılmaktadır.
Bu çalışmada iflas ve iflas erteleme prosedürü genel hatlarıyla anlatılmış olup, tezin amacı itibariyle sınırlı bir inceleme yapılmıştır. Çalışma okuyucusuna, üzerinde durulan konularla ilgili genel hatlarıyla iflas ve iflas erteleme bilgisi vermektedir.
İflas erteleme prosedürü liberal ekonomiyi benimseyen ülkeler için vazgeçilmezdir. Gerçekten de ticaretin lokomotifi konumunda bulunan sermaye şirketlerinin devamlılığı ulusal ve uluslararası ekonomi açısında son derece önemlidir.
Hukuk uygulayıcıları olarak tarafımıza düşen prosedürün hukuka uygun olarak işletilmesi ve kötü kullanımlara mahal vermeyerek alacaklıların ve ülke ekonomisinin korunmasını sağlamaktır.
Temmuz 2017
Stj. Av. Ali ÖZDEMİR
KAYNAKÇA
- Atalay, O., İflasın Ertelenmesi (Prof. Dr. Baki Kuru Armağanı, Ankara 2004, s. 49-99)
- Berkin, N. M., Tatbikatçılara İflas Hukuku Rehberi, İstanbul (Tarihsiz) (İflas Hukuku Rehberi)
- Berkin N., Borçları Mevcudunu Aşan Şirketlerin Takipsiz İflası(İİTİAD 1974, sa. 2) (Takipsiz İflas)
- Domaniç H., Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. II, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, İstanbul 1988
- Kuru B., İcra ve İflas Hukuku, C. III, Ankara 1993, (İcra ve İflas Hukuku)
- Kuru B., Pasifi Aktifinden Fazla Olan Sermaye Şirketlerinin İflası( Ad. D., 1970, Sa. 10) ( Sermaye Şirketleri)
- Öztek S., İflasın Ertelenmesi, 1. Bs., İstanbul 2007
- Postacıoğlu İ., İflas Hukuku İlkeleri, C. I, İstanbul 1978 (İflasın Mahiyeti)
- Pekcanıtez H., Anonim Ortaklıkların İflası, Ankara 1991
- Pekcanıtez, H./Atalay O./Sungurtekin Ö./ Özekes M., İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2015
- Sayhan, İ., Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerde Borca Batıklık Sebebiyle İflas ve İflasın Ertelenmesi, Ankara 2016
- Türk A., Anonim Ortaklıkta Sermaye Kaybı ve Borca Batıklığın Hukuki Sonuçları, Ankara 1999 (Sermaye Kaybı)
- Uyar T., İflas Davalarında Yargılama Usulü ve Depo Kararı, Ankara Barosu Dergisi, Yıl 65, Sayı 2, Ankara 2007, s. 204.
- Yılmaz B.B., İflasın Ertelenmesi Talebinde İyileştirme Projesi ( Maliye Finans Yazıları, Yıl 23, Sa.85, 39-63) (İyileştirme Projesi)
- Yılmaz E., Borçlunun İhtiyarıyla Kendi İflasının İstemesi Durumunda Mahkemenin İnceleme Yetkisi (Ankara Barosu Dergisi, 1985/1, s.22-34).
UYARI: Bu sitede yer alan bilgiler, makaleler, kararlar ve sair paylaşımlar Avukatlık Kanunu, TBB Reklam Yasağı Yönetmeliği ve TBB Meslek Kuralları ile ilgili mevzuat hükümleri dikkate alınarak ve meslek itibarını zedeleyecek her türlü tavır ve davranıştan özenle kaçınılarak hazırlanmaktadır. Site içeriğindeki paylaşımların herhangi birinde reklam, tanıtım, pazarlama, iş sağlama amacı güdülmemektedir. Bu sebeple, bu bilgilerin profesyonel danışmanlık hizmeti yerine geçtiği kabul edilmemelidir. Site içeriğinde bulunan her türlü paylaşım Göçük Hukuk Bürosu ekibinin bilgi ve emeğinin ürünü olup, FSEK kapsamında eser niteliğindedir ve izinsiz kullanımı yasaktır.