HAGB’yi Kabul Etmeyen Sanık, Hüküm Kuruluncaya Kadar Beyanından Dönerek Kurumun Uygulanmasını İsteyebilir.

YARGITAY 4. Ceza Dairesi

Esas No: 2017/20442

Karar No: 2018/1633

Karar Tarihi: 25.01.2018

ÖZET:

Sanığın esas hakkındaki savunması sorulduğunda, “Ben katılanı tehdit etmedim veya ona hakaret etmedim, artık hükmün açıklanmasını geri bırakılmasını kabul ediyorum, buna muvafakatim vardır” dediğinin ve bu suretle de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını kabul ettiğinin anlaşılması karşısında sanık hakkında hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın yasaya uygun olduğu ve bu karara yönelik itirazın, reddi yerine, sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğinden bahisle, kabulüne dair merci kararında isabet bulunmadığından kanun yararına bozma talebinin kabulüyle hükmün bozulması gerekir. – HAGB’yi Kabul Etmeyen Sanık –

Hakaret ve tehdit suçlarından sanık …’nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, 125/4, 106/1-1. Cümle, 52/1 ve 62/1 (iki kez) maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 1.740 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı kararına yönelik itirazın, sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğinden bahisle kabulüne dair merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 09/11/2017 gün ve 94660652-105-53-7813-2017-KYB sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16/11/2017 gün ve 2017/63977 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, sanığın Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/156 esasına kayden görülen davada 30/05/2017 tarihli 5. celse itibari ile alınan ifadesinde hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını kabul ettiğinin anlaşılması karşısında, merciince itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

I- Olay:

Hakaret ve tehdit suçlarından sanık …’nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1,125/4, 106/1-1. Cümle, 52/1 ve 62/1 (iki kez) maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 1.740 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı kararına yönelik itirazın, sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğinden bahisle kabulüne dair merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararının, dosya kapsamına göre, sanığın Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/156 esasına kayden görülen davada 30/05/2017 tarihli 5. celse itibari ile alınan ifadesinde hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını kabul ettiğinin anlaşılması karşısında, merciince itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini kabul edip etmediğinin ve bu bağlamda mercii kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.

Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden ve şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan, bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.

Maddenin altıncı fıkrasına, 25/07/2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanunun 7. maddesiyle “sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi eklenmiş, yine maddenin sekizinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.

5560, 5728, 5739, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;

1) Suça ilişkin olarak;

a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,

b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,

2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

c- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,

d- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması, e- Sanık hakkında daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmemiş olması, Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.

Tüm bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hakim tarafından her olayda re’sen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkan verecek biçimde kararda gösterilmelidir.

5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.

CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.

Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nun 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı 267. maddesinde; “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.

CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.

CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK’nun 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.

İncelenen dosyada;

Sanık … hakkında hakaret ve tehdit suçlarından kamu davasının açıldığı, 07/06/2016 tarihli birinci duruşmada sanığa, şartları oluşması halinde hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına muvafakatı olup olmadığı sorulduğunda, sanığın “muvafakatim yoktur” dediği, 30/05/2017 tarihli beşinci duruşmada esas hakkındaki savunması sorulduğunda sanığın bu kez “Ben katılanı tehdit etmedim veya ona hakaret etmedim, artık hükmün açıklanmasını geri bırakılmasını kabul ediyorum, buna muvafakatim vardır” dediği, sanığın yargılama neticesinde Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı kararıyla hakaret ve tehdit suçlarından, 5237 sayılı TCK’nın 125/1, 125/4, 62, 52, 106/1-1. cümle ve 62. maddeleri uyarınca sırasıyla 1.740 Türk lirası adli para cezası ve 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği görülmüştür.

Anılan karara sanık tarafından, atılı suçları işlemediği, tanığın taraflı olduğu, kendi tanıklarının dinlenmediği, cezaların haksız olduğu ve beraatine karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle süresinde itiraz edildiği, itiraz üzerine merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararıyla “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanığın kabulüne bağlı olduğu, sanığın savunmasının alındığı celsede kabulünün olmadığını açıkça bildirdiği anlaşılmakla” şeklindeki gerekçeyle itirazın kabulüne ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

Sanık, ilk sorulduğunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmemiş, son duruşmada, karardan önce, esas hakkındaki savunması sorulduğunda ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ettiğini ve muvafakati olduğunu beyan etmiştir. Çözülmesi gereken sorunlar, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyen sanığın, bu beyanından dönerek anılan kurumun uygulanmasını istemesinin hukuken mümkün olup olmadığı, mümkün olduğunun kabulü halinde ise ne zamana kadar mümkün olduğudur.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesiyle, sanıklar 5 yıllık, suça sürüklenen çocuklar ise 3 yıllık denetim süresine tabi tutulmakta ve mahkeme tarafından gerekli görüldüğünde, haklarında yükümlülük de belirlenebilmektedir. Masum olduğunu ve beraat edeceğini düşünen kişi, masum olduğuna inanmakta, yargılanmak istemekte, yargılamanın sonucuna razı olmakta, yargılama sonucunda mahkum olsa dahi bu kararın, olağan kanun yollarında bozulacağına inanmaktadır.

Bu kişiyi denetim süresine ve yükümlülüklere tabi tutmak hakkaniyete aykırıdır. Çünkü hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda, eğer bu kişinin kanaati doğruysa, boşuna denetim süresine tabi tutulmuş ve yükümlülük altına sokulmuş olacaktır. Bu nedenle de 25/07/2010 tarihinde sanığın kabul etmemesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğine dair yasal düzenleme yapılmıştır.

Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin beyanı, tamamen kendisini ilgilendiren ve başka bir kimsenin kabulüne bağlı olmayan bir beyandır. Sanık, hakkındaki davanın başlangıcında beraat edeceğini düşünürken, sonrasında davada gelinen aşama, dinlenen tanıklar ve elde edilen deliller itibariyle artık mahkumiyetine karar verilebileceğini düşünebilir ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına razı olabilir. Bu nedenle, önceden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyen sanığın, bu beyanından dönerek anılan kurumun uygulanmasını istemesi mümkündür.

Ayrıca sanığın bu beyanından dönmesini engelleyecek yasal bir düzenleme de mevcut değildir. Sanık ne zamana kadar bu beyanından dönebilecektir? Burada sanığın beyanından dönmesi için kabul edilmesi gereken en son aşama, hüküm aşaması olmalıdır. Hüküm kuruluncaya kadar sanık beyanından dönebilir. Hüküm verildikten sonra sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmemesi ya da kabul etmesi herhangi bir sonuç doğurmayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında; sanığın, 30/05/2017 tarihli beşinci duruşmada esas hakkındaki savunması sorulduğunda, “Ben katılanı tehdit etmedim veya ona hakaret etmedim, artık hükmün açıklanmasını geri bırakılmasını kabul ediyorum, buna muvafakatim vardır” dediğinin ve bu suretle de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını kabul ettiğinin anlaşılması karşısında, Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı, sanık hakkında hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın yasaya uygun olduğu ve bu karara yönelik itirazın, reddi yerine, sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğinden bahisle, kabulüne dair merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.

IV- Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 25/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

UYARI: Bu sitede yer alan bilgiler, makaleler, kararlar ve sair paylaşımlar Avukatlık Kanunu, TBB Reklam Yasağı Yönetmeliği ve TBB Meslek Kuralları ile ilgili mevzuat hükümleri dikkate alınarak ve meslek itibarını zedeleyecek her türlü tavır ve davranıştan özenle kaçınılarak hazırlanmaktadır. Site içeriğindeki paylaşımların herhangi birinde reklam, tanıtım, pazarlama, iş sağlama amacı güdülmemektedir. Bu sebeple, bu bilgilerin profesyonel danışmanlık hizmeti yerine geçtiği kabul edilmemelidir. Site içeriğinde bulunan her türlü paylaşım Göçük Hukuk Bürosu ekibinin bilgi ve emeğinin ürünü olup, FSEK kapsamında eser niteliğindedir ve izinsiz kullanımı yasaktır.