Muris Muvazaası Davalarında Bedeller Arasındaki Fark, Tek Başına Muvazaanın Kanıtı Değildir.
YARGITAY 1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/2384
Karar No: 2019/2752
Karar Tarihi: 17.04.2019
ÖZET:
Somut olaya gelince, davacı tanıkları mirasbırakanın mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgu ortaya koyamamışlar, davalı tanıkları ise mirasbırakanın masraflı bir yaşantısı olup taşınmazlarını sattığını bildirmişlerdir. Mirasçı ve aynı zamanda iptal halinde taşınmazlarda hak sahibi olacak davalı tanığı … ise mirasbırakanın davalıdan aldığı borç karşılığında dava konusu taşınmazları davalıya sattığını ifade etmiştir. Bu bilgiler yukardaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde muvazaa iddiasının kanıtlandığı söylenemez. Bedeller arasındaki fark tek başına muvazaanın kanıtı değildir.Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Dava:
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen kararın davalı tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, davanın esasıyla ilgili istinaf başvurusunun reddine, harç ve vekalet ücreti bakımından istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Karar:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası …’in, … ve … parsel sayılı taşınmazları mirastan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak davalı oğluna satış yolu ile temlik ettiğini, mirasbırakanın taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığını ileri sürerek dava konusu … ve … parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı aşamalarda, mirasbırakanın taşınmazlarından bir kısmını sattığını, temlikin gerçek bir satış olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; davalının istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, davalının esasa ilişkin istinaf başvurusunun reddine, ancak temlike konu pay ve davacının miras payı gözetilerek harç ve vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken dava konusu taşınmazların tamamının değeri üzerinden harç ve vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun değinilen yönden kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilerek davanın kabulü yönünde yeniden hüküm kurulmuştur.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1931 doğumlu mirasbırakan …’in 31.03.2011 tarihinde ölümü üzerine davacı kızı …, davalı oğlu …ile dava dışı eşi … ve dava dışı oğlu …’un mirasçı kaldıkları, dava konusu … parsel sayılı taşınmazın 15/24 payı ile dava konusu … parsel sayılı taşınmazın tamamı mirasbırakan adına kayıtlı iken bizzat paylarının tamamını 15.02.2006 tarihinde satış yolu ile davalı …’a temlik ettiği, dava konusu … parsel sayılı taşınmazın imar görmesi sonucu … ada … ve … ada … parsel sayılı taşınmazların oluştuğu, … ada … parsel sayılı taşınmazın 5/8, … ada … parsel sayılı taşınmazın 829/204525 payının 12.08.2016 tarihinde imar yolu ile davalı adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olaya gelince, davacı tanıkları mirasbırakanın mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgu ortaya koyamamışlar, davalı tanıkları ise mirasbırakanın masraflı bir yaşantısı olup taşınmazlarını sattığını bildirmişlerdir. Mirasçı ve aynı zamanda iptal halinde taşınmazlarda hak sahibi olacak davalı tanığı … ise mirasbırakanın davalıdan aldığı borç karşılığında dava konusu taşınmazları davalıya sattığını ifade etmiştir. Bu bilgiler yukardaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde muvazaa iddiasının kanıtlandığı söylenemez. Bedeller arasındaki fark tek başına muvazaanın kanıtı değildir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Sonuç:
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren … 1. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.04.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
UYARI: Bu sitede yer alan bilgiler, makaleler, kararlar ve sair paylaşımlar Avukatlık Kanunu, TBB Reklam Yasağı Yönetmeliği ve TBB Meslek Kuralları ile ilgili mevzuat hükümleri dikkate alınarak ve meslek itibarını zedeleyecek her türlü tavır ve davranıştan özenle kaçınılarak hazırlanmaktadır. Site içeriğindeki paylaşımların herhangi birinde reklam, tanıtım, pazarlama, iş sağlama amacı güdülmemektedir. Bu sebeple, bu bilgilerin profesyonel danışmanlık hizmeti yerine geçtiği kabul edilmemelidir. Site içeriğinde bulunan her türlü paylaşım Göçük Hukuk Bürosu ekibinin bilgi ve emeğinin ürünü olup, FSEK kapsamında eser niteliğindedir ve izinsiz kullanımı yasaktır.