Tapuda Aile Konutu Şerhi Bulunmamasına Rağmen Eşin Rızası Aranır.
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2019/318
Karar No: 2019/1238
Karar Tarihi: 28.11.2019
Taraflar arasında görülen “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Küçükçekmece 5. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 03.05.2016 tarih ve 2015/429 E., 2016/307 K. sayılı karar davalılardan banka vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 11.07.2017 tarih ve 2016/22562 E., 2017/8749 K. sayılı kararı ile;
1-Davacı, davalı esinin malik oldugu aile konutu üzerine diger davalı banka lehine ipotek tesis ettirmis oldugunu, bu isleme rızasının bulunmadıgını, davaya konu tasınmazın cebri icra takibi neticesinde banka tarafından alacagına mahsuben alındıgını belirterek banka adına olan tapu kaydının iptali ile tasınmazın davalı esi adına tapuya kayıt ve tescilini istemistir. Ipotek 13.08.2012 tarihinde tesis edilmis, dava 13.05.2015 tarihinde açılmıstır. Ipotek tesis edilen tasınmaz ipotegin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takip sonucu 07.04.2015 tarihli ihale ile cebri icra sonucu davalı bankaya satılmıs, satıs islemi kesinlesmistir.
Türk Medeni Kanunu’nun 705. maddesinde “tasınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebri icra, isgal, kamulastırma halleri ile kanunda öngörülen diger hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır” hükmü yer almaktadır. Dava konusu tasınmaz cebri icra sonucu satılmakla, davalı erkek adına kayıtlı olmaktan çıkmıs, davalı bankanın mülkiyetine geçmistir. Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi uyarınca islem diger esin rızasına baglı olmaktan çıkmıs, dava açıldıgı tarih itibariyle tasınmaz aile konutu niteligini yitirmis durumdadır. Açıklanan sebeple davacının tapu iptali ve tescil talebinin reddine hükmedilmesi gerekirken, yazılı sekilde hüküm tesisi bozmayı gerekmistir.
2- Davacı, dava dilekçesinde tapu iptali ve tescil isteminin kabul edilmemesi halinde tasınmazın ekonomik karsılıgının ödenmesini talep etmistir. Yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple tapu iptali ve tescili isteminin reddi gerektigi nazara alındıgında görev hususu da düsünülerek, deliller degerlendirilip davacının tasınmazın ekonomik karsılıgının ödenmesi talebi yönünden bir karar verilmesi gerekirken, yazılı sekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmistir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmistir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildigi anlasıldıktan ve
dosyadaki belgeler okunduktan sonra geregi görüsüldü:
Dava, tapu iptali ve tescil, olmadıgı takdirde ise tasınmazın ekonomik karsılıgının en yüksek faizi ile
ödenmesi istemine iliskindir.
Davacı vekili; dava konusu tasınmazın 2008 yılında satın alındıgını, o tarihten beri aile konutu olarak kullanıldıgını, davalı esin müvekkilinin bilgisi dısında 13.08.2012 tarihinde dava dısı sirketin borçlarına karsılık olmak üzere davalı banka lehine tasınmazda ipotek tesisine izin verdigini, müvekkilinin kıymet takdir raporunu görünce ipotek isleminden haberdar oldugunu, ipotek islemine açık rızasının bulunmadıgını, ipotegin kaldırılması için Küçükçekmece 6. Aile Mahkemesine ait 2015/234 esas sayılı davayı açtıklarını, ancak tasınmazın icra takibi sonucu ihale ile davalı banka adına tesciline karar verildigi için ipotegin kaldırılması davasının geçerliliginin kalmadıgını ileri sürerek davalı banka adına olan tapu kaydının iptali ile tasınmazın davalı es adına tesciline, olmadıgı takdirde ise tasınmazın ekonomik karsılıgının en yüksek faizi ile ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmistir.
Davalı banka vekili; dava konusu tasınmazın alacaga mahsuben banka adına tescil edildigini, davacının kötü niyetli oldugunu, TMK’nın 194. maddesi uyarınca husumet ehliyetinin bulunmadıgını, aynı mahiyette Küçükçekmece 6. Aile Mahkemesinde görülen bir dava oldugundan derdestlik itirazında bulunduklarını, tapu kaydında aile konutu serhi bulunmadıgı için iyi niyetli olduklarını belirterek davanın öncelikle usulden, aksi hâlde esastan reddine karar verilmesini istemistir. Yerel mahkemece; tasınmazın satın alındıgı tarihten beri aile konutu olarak kullanıldıgı, davalı bankanın ipotegin tesisinden önce ekspertiz raporu ile tasınmazın özelliklerini ve mesken oldugunu tespit ettigi, bu tespite ragmen aile konutu olan dava konusu tasınmaz üzerinde davalı banka lehine ipotek tesis edildigi, bu islem sırasında davalı banka tarafından davacı esin açık rızasının alınmadıgı görülmüştür.
Davalı banka vekili tarafından gerek ekspertiz raporu hazırlanırken gerekse kıymet takdirinde tasınmazın iç mekanın da incelendigi, bu nedenle davacının ipotek isleminden haberdar oldugu, islem yapılmadan uzun yıllar ipotekle takyit edilmesine rıza göstererek ipotek tesisine ve kredi kullandırılmasına olanak sagladıgı, kredinin ödenmemesi nedeniyle baslatılan icra takibi sonucu tasınmazın banka adına tescilinden sonra bu davayı açmıştır.
Davacının kötü niyetli davrandıgı ileri ürülmüs ise de, davacının huzuruyla bu islemlerin yapıldıgına iliskin dosyaya bir delil sunulmadıgı gibi aksi ispat edilemeyen yeminli tanık beyanlarında da davacının ipotek isleminden haberinin olmadıgının ifade edildigi, tasınmazın aile konutu oldugu bilinmesine ragmen davacı esin açık rızasını alınmadan ipotek tesis edilmesi nedeniyle davalı banka yönünden TMK’nın 1023. maddesinin uygulanmasının söz konusu olamayacagı, davalı banka lehine tesis edilen ipotek isleminin geçersiz oldugu ve buna baglı olarak davalı bankanın icra takibi sonucu dava konusu tasınmazı iktisap ederken de tasınmazın aile konutu oldugundan ve davacı esin açık rızasının bulunmadıgından haberdar olması sebebiyle davacı esin, bu davayı açma hakkının bulundugu, ihalenin feshi davası açılmamasının sonuca etkili olmadıgı görülmüştür.
Davacının daha önce Küçükçekmece 6. Aile Mahkemesine açtıgı ipotegin kaldırılması davasının açılmamıs sayılmasına karar verildigi, bu davanın TMK’nın 194. maddesine dayanmakla birlikte taleplerin farklı olması nedeniyle davalı banka vekilinin derdestlik iddiasının yerinde olmadıgı gerekçesiyle dava konusu tasınmazın davalı banka adına olan tapu kaydının iptali ile davalı es adına tesciline karar verilmistir.
Davalı banka vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda baslık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmustur.
Mahkemece ilk kararda yer alan gerekçeye yer verildikten sonra; cebri icra ile yapılan satıs sonucu tasınmazın mülkiyetinin tescilden önce davalı bankaya geçmis olmasının tasınmazın aile konutu niteligini ortadan kaldırmayacagı, aksi hâlde TMK’nın 194. maddesinin uygulama alanının kalmayacagı, söz konusu Kanun maddesinde cebri icra yolu ile gerçeklesen satıslara iliskin açık bir hükmün yer almamıştır.
Kaldı ki Özel Dairenin yerlesik içtihadı ile hareket edilse dahi lehine ipotek tesis edilen banka tarafından tasınmaz alacaga mahsuben satın alındıgı için farklı bir degerlendirme yapılması gerektigi, davacı tarafından tasınmazın aile konutu oldugu iddiasıyla açılan ipotegin kaldırılması davasına ragmen davalı bankanın icra takibine devam edip tasınmazın cebri icra ile satılmasına neden oldugu, kesin hükümsüzlük ile geçersiz olan ipotek dayanak yapılarak baslatılan takip sonucu davalı banka tarafından aile konutunun mülkiyetinin kazanılması söz konusu olup TMK’nın 1024. maddesinde tanımlanan yolsuz tescil hükümlerinin uygulanmasının gerektigi, icra takibinin ve ihalenin kesinlesmis olmasının tescile hukuki geçerlilik saglamayacagı, Türk hukuk sisteminde illilik prensibinin esas oldugu, cebri icra satısının kesinlesmis olmasının yolsuz tescil nedenini ortadan kaldırmayacagı gerekçesiyle direnme kararı verilmistir Direnme kararı, davalı banka vekilince temyiz edilmistir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyusmazlık; ipotegin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takip sonucu dava tarihinden önce davalı banka adına alacagına mahsuben (cebri icra yoluyla) ihale edilen dava konusu tasınmazın Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi uyarınca tapu kaydının iptali ile davalı es adına tesciline karar verilip verilmeyecegi, burada varılacak sonuca göre davacının tasınmazın ekonomik karsılıgının en yüksek faizi ile ödenmesi isteminin degerlendirilip degerlendirilmeyecegi noktasında toplanmaktadır. Uyusmazlıgın çözümüne iliskin öncelikle ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesi gerekmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun “Eslerin hukuki islemleri” baslıklı 193. maddesi; “Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eslerden her biri digeri ve üçüncü kisilerle her türlü hukukî islemi yapabilir.” seklindedir.
TMK’nın 194. maddesinin birinci fıkrası; “Eslerden biri, diger esin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözlesmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz” hükmünü içermektedir. Aile konutunun tanımına ise anılan maddenin gerekçesinde yer verilmis; aile konutu “eslerin bütün yasam faaliyetlerini gerçeklestirdigi, yasantısına buna göre yön verdigi, acı ve tatlı günleri içinde yasadıgı anılarla dolu bir alan” olarak tanımlanmıstır.
TMK’nın 193. maddesi dikkate alındıgında kural olarak eslerin birbirleri ve üçüncü kisilerle her türlü hukuki islem yapma serbestisi kabul edilmisken, aynı Kanun’un 194. maddesi ile bu kurala istisna getirilmis ve aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması esası kabul edilmistir. Bu düzenleme ile malik olmayan ese, aile konutu ile ilgili tapu kütügüne serh verilmesini isteme hakkı tanınmıs, eslerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal islemlerinin diger esin rızasına baglı oldugu kuralı getirilerek eslerin hukuki islem özgürlügü “aile birliginin’’ korunması amacıyla sınırlandırılmıstır. Tapu kaydında aile konutu serhi bulunmasa dahi aile konutuna iliskin olarak; eslerden biri diger esin açık rızası bulunmadıkça aile konutuyla ilgili kira sözlesmesini feshedemeyecek, aile konutunu devredemeyecek ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamayacaktır. Malik olmayan esin izni için sekil sartı bulunmamakla birlikte, iznin açık olması gerekmektedir. Açık rızanın varlıgını ispat yükü ise aile konutu ile ilgili tasarrufta bulunana aittir.
Öte yandan; TMK’nın 194. maddesinde öngörülen sınırlandırma, tasınmazın tapu kaydına aile konutu serhi konuldugu için degil, konut aile konutu vasfı tasıdıgı için getirilmistir. Bu sebeple tasınmazın tapu kaydında aile konutu serhi bulunmasa bile o konut aile konutu özelligini tasır.
Nitekim aile konutu serhi kurucu degil açıklayıcı niteliktedir. Aksi düsünce ile tasarruf yetkisine iliskin sınırlamanın serh ile baslayacagı kabul edilmis olur. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir.
Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyecegi gibi eslerin anlasmasıyla da bu vasıf ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir islem için verilebilir. Es söyleyisle aile konutunun maliki olan es, aile konutundaki yasantıyı güçlüge sokacak biçimde tek basına aile konutunu ayni bir hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diger esin açık rızası alınarak yapılabilir.
Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2017 tarih, 2017/2-1604 E. ve 2017/967 K. sayılı kararında da aynen benimsenmistir. Mülkiyet hakkının kazanılması ve yolsuz tescil ile ilgili hukuki düzenlemelere gelince; MK’nın 705. maddesinde; “Tasınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebri icra, isgal, kamulastırma hâlleri ile kanunda öngörülen diger hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf islemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütügüne tescil edilmis olmasına baglıdır” hükmü ile mülkiyet hakkının hangi durumlarda iktisap edilecegi belirlenmisti TMK’nın “Iyiniyetli üçüncü kisilere karsı” baslıklı 1023. maddesi ise; “Tapu kütügündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir baska aynî hak kazanan üçüncü kisinin bu kazanımı korunur” hükmüne haiz olup, bu düzenleme ile tapu kütügüne güven ilkesine dayalı olarak yapılan iyiniyetli iktisap koruma altına alınmıstır.
TMK’nın 1023. maddesine göre; tapu sicilinde ismi geçen kisinin gerçek hak sahibi olduguna inanan veya kendinden beklenen tüm özeni göstermesine ragmen gerçek malik olmadıgını, tapu sicilinde yolsuzluk bulundugunu bilmesi imkânsız olan kisinin iktisabı korunur. Üçüncü sahıs, yolsuz tescil ile ilgisi bulunmayan, yolsuz isleme taraf olarak katılmamıs olan kisidir. Üçüncü sahıs yolsuz kayda dayanarak ayni hak iktisap ederken, tescilin yolsuzlugunu bilmemeli ve bilebilecek durumda
olmamalıdır (Kılıç, H., Son Degisikliklerle Gayrimenkul Davaları, Ankara 2007, 4. Baskı, 4. Cilt, s.
4416).
Ne var ki; tapulu tasınmazların intikallerinde huzur ve güveni koruma, toplum düzenini saglama ugruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiginden iktisapta bulunan kisinin, iyi niyetli olup olmadıgının tam olarak tespiti büyük önem tasımaktadır.
Sözü edilen iyi niyet, aynı Kanun’un 3. maddesinde deyimini bulan sübjektif iyi niyettir. TMK’nın 1023. maddesi uyarınca, üçüncü kisinin iyi niyetinin varlıgı tek basına kazanımın korunması için yeterli olmayıp, yasadaki diger kosulların da bulunması gerekmektedir. TMK’nın 1023. maddesinin uygulanabilmesi için “kazananın üçüncü kisi olması”, “üçüncü kisinin sicildeki yolsuz bir tescile dayanmıs olması”, “üçüncü kisinin bir aynî hak kazanmıs olması”, “üçüncü kisinin aynî hakkı iyi niyetle kazanmıs olması” ve “üçüncü kisinin kazanımında tasarruf yetkisi dısında diger geçerlilik unsurlarının mevcut olması” sartlarının varlıgı aranır (Sirmen. A.L., Esya Hukuku, Ankara 2017, s.196-201). TMK’nın 1023. maddesinde korunan iyi niyet, sadece tasarruf yetkisinin bulunmamasının yarattıgı eksikligi gidermektedir.
Bu hâlde iyi niyet, tapudaki kaydın dogru olduguna yöneliktir. Iyi niyetli üçüncü kisinin kendi kazanımının korunması, aynî hak üzerinde tasarrufta bulunan kisinin bu konudaki yetkisizligi dısında, diger bütün unsurlarının geçerli olmasına baglıdır. Diger bir anlatımla, üçüncü kisinin kazanımını sakatlayacak sebepler bulunmamalıdır. Üçüncü kisi adına yapılan tescil de yolsuz tescil niteliginde ise aynî hakkın kazanılması, iyi niyet bulunsa bile mümkün olmayacaktır.
Öte yandan aynı Kanunun “Iyiniyetli olmayan üçüncü kisilere karsı” baslıklı 1024. maddesi ise; “Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmis ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kisi bu tescile dayanamaz.
Baglayıcı olmayan bir hukukî isleme dayanan veya hukukî sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur. Böyle bir tescil yüzünden aynî hakkı zedelenen kimse, tescilin yolsuz oldugunu iyi niyetli olmayan üçüncü kisilere karsı dogrudan dogruya ileri sürebilir” hükmünü içermektedir. Bu madde ile de yolsuz tescil tanımlanarak, yolsuz tescili bilen veya bilmesi gereken üçüncü kisinin bu tescille aynî hak kazanamayacagına vurgu yapılmıstır.
Bilindigi üzere; tapu sicilinin tutulması prensiplerinden ilki tescil, ikincisi sicilin aleniligi (güvenilirliligi), üçüncüsü sicilin tutulması nedeniyle hazinenin kusursuz sorumlulugu ve sonuncusu ise sicilin, bir baska ifade ile tescilin, geçerli bir isleme dayalı olması yani sicilin illetten mücerret olmamasıdır. Türk hukuk sisteminde tapu kayıtlarının olusumunda “illilik”, diger bir anlatımla “hukuki sebebe baglılık” prensibi esas alınmıs olup, bu prensip uyarınca tescilin geçerli ve haklı bir sebebe dayanması zorunlulugu bulunmaktadır. Hukuki sebebe dayanmayan islemler geçerli degildir. TMK’nın 1024. maddesi bu tescili yolsuz tescil olarak ifade eder.
Bu durumda; Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi uyarınca malik olan es tarafından diger esin açık rızası alınmadan aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması durumunda yapılan bu islemin “geçerli” kabul edilemeyecegi emredici hüküm geregidir. Diger esin geçerli olmayan islemin iptali için dava açabilecegi kuskusuzdur.
Diger yandan tasınmazın aile konutu niteligi gerek iradi temliklerle, gerekse cebri icra sonucu (ihale yoluyla) mülkiyetin kazanılmasıyla kaybedilmektedir. Ne var ki bu durum geçersiz olan isleme “geçerlilik” kazandırmayacaktır. Baska bir ifade ile “ölü islem” diriltilemeyecektir. Aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2017 tarih, 2017/2-2906 E. ve 2017/1723 K. sayılı kararında da yer verilmistir. Öyleyse, “geçersiz” bir islemin icra takibine konu edilmesi ve buna baglı olarak yapılan cebri ihale sonucu tasınmazın mülkiyetinin islemin tarafı olan kisiye intikal etmesi hâlinde; ihale edilen kisinin islemin geçersiz oldugunu bilmesi durumunda lehine olusan tescilin de yolsuz oldugunu bilen veya bilmesi gereken durumunda olacagı da tartısmasızdır.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya gelince; dava konusu tasınmazın satın alındıgı tarihten itibaren aile konutu olarak kullanıldıgı, 24.02.2012 tarihinde ekspertiz incelemesinin yapıldıgı, ekspertiz incelemesinde tasınmazın iç mekanının gezildigi ve raporda konut olarak kullanıldıgının da belirtildigi, aile konutu olarak kullanıldıgı tespit edilmesine ragmen davacının açık rızası alınmadan 13.08.2012 tarihinde dava dısı sirketin kullanmıs oldugu krediye teminat olmak üzere 500.000,00TL bedelli davalı banka lehine ipotek tesis edildigi, davalı banka tarafından dava dısı sirket ve davalı … aleyhine ipotegin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi baslatıldıgı ve bu takip dosyasında dava konusu tasınmaza iliskin alınan kıymet takdir raporunun tebligi için davalı es Giyasettin’e çıkarılan tebligatın 17.12.2014 tarihinde davacıya tebligi ile davacının ipotek isleminden haberdar oldugu anlasılmaktadır.
Davacı tarafından eldeki davadan önce 18.03.2015 tarihinde ipotegin kaldırılması davası açılmasına ragmen davalı banka lehine tesis edilen ipotegin paraya çevrilmesi yoluyla baslatılan icra takibi sonucunda dava konusu tasınmaz alacagına mahsuben davalı bankaya 07.04.2015 tarihinde ihale edilmis ve 25.05.2015 tarihinde de tapuya tescil edilmistir. Davalı banka tarafından çekismeli tasınmazın aile konutu oldugu yapılan ekspertiz incelemesi ile ögrenilmis oldugu hâlde davacının açık rızası alınmamıs, TMK’nın 194. maddesinde öngörülen açık hükme uyulmayarak banka lehine ipotek tesis edilmistir.
Sonrasında yapılan icra takibi sonucu tasınmazın mülkiyeti alacaga mahsuben cebri ihaleyle bankaya geçmis ise de, davalı bankanın TMK’nın 1023. maddesinin koruyuculugundan yararlanamayacagı açıktır. Nitekim illilik prensibi geregince asıl islem olan ipotek bastan itibaren geçersiz oldugu için buna baglı olarak banka adına cebri ihale sonucu yapılan tescil de yolsuz tescil niteliginde oldugundan ihalenin feshi davasının açılıp açılmamasının da bir önemi bulunmamaktadır.
Bu itibarla, aile konutu niteliginde oldugu hususunda duraksama bulunmayan tasınmaz için davacının açık rızası alınmadan, TMK’nın 194/1. maddesine aykırı olarak tesis edilen ipotek isleminin baglayıcılıgı bulunmadıgından cebri icra sonucu davalı banka adına ihale edilen tasınmazın tapu kaydının iptali ile davalı es Giyasettin adına tesciline karar verilmesi anılan maddenin amacına da uygundur.
Davalı …’in adının kısa karar ve gerekçeli kararın hüküm kısmında Gıyasettin olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliginde kabul edilmistir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüsmeler sırasında, davanın TMK’nın 194. maddesine dayalı oldugu ve bu madde uyarınca karar verildigi, iradi tasarruflarda aile konutu iddiasına dayalı tapu iptal ve tescil davasının açılabilecegi, aynı Kanunun 705. maddesinde yer alan cebri icra satıslarında TMK’nın 194. maddesinin uygulanamayacagı, dava konusu tasınmazın dava tarihinden önce kesinlesen ihale ile banka adına tescil edildigi, dava tarihinde tasınmazın aile konutu olmadıgı, direnme gerekçesinde illiyet prensibinden ve yolsuz tescilden bahsedildigi, aile mahkemesinin yolsuz tescil iddiasını inceleyemeyecegi, açıklanan nedenlerle direnme kararının bozulması gerektigi yönünde görüs bildirilmis ise de bu görüs yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çogunlugunca benimsenmemistir.
O hâlde, yukarıda açıklanan ilkeler ve gerekçelerle direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekmektedir.
SONUÇ:
Yukarıda açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı davalı …S. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, asagıda dökümü yazılı (14.857,42TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliginden itibaren on bes gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 28.11.2019 tarihinde oy çokluguyla karar verildi.
KARSI OY
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyusmazlık, dava konusu olan 394 ada, 7 parsel sayılı tasınmaz üzerinde bulunan 3 nolu bagımsız bölümün, tapu kayıt maliki ve davacının esi olan davalı … tarafından diger davalı olan banka lehine 13/08/2012 tarihinde kurdurulan ipotek sonucu, banka tarafından yürütülen ipotegin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takip nedeniyle ihale ile banka üzerinde olusturulan tapu kaydının tasınmazın aile konutu olması nedeniyle Medeni Kanunun 194. maddesi uyarınca tapu kaydının iptali ile davalı es üzerine kayıt edilip edilemeyecegi noktasında toplanmaktadır.
Medeni Kanunun 193. maddesi uyarınca ”kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eslerden her biri digeri ve üçüncü kisilerle her türlü hukuki islemi yapabilir. ”Medeni Kanunun 194. maddesi ise ”Eslerden biri, diger esin açık rızası bulunmadıkça aile konutu ile ilgili kira sözlesmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz” hükmünü düzenlemistir.
Kural olarak bir es esinin ya da yetkili makamın onayı olmadan her türlü hukuki islemi yapabilir, hâkimin müdahalesine gerek yoktur. Ancak Medeni kanuna 01/01/2002 tarihinde getirilen 194. madde eslerin fiil ehliyetlerine getirilen bir sınırlamadır. Es, üzerinde kayıtlı bulunan tasınmazını esinin hem de açık rızası olmadan üzerindeki hakları sınırlandıramayacaktır. Evlilik devam ettigi sürece ve tasınmaz aile konutu niteligini kaybetmedigi müddetçe bu korumadan yararlanacaktır. Kanun koyucunun amacı ailenin bütün olarak korunmasıdır. Ailenin barınması konusunda malik olan esin düsüncesiz davranısları ile ailenin ortada kalmasını, yuvanın dagılmasını önlemektir. Bu nedenledir ki iyi niyet iddiası dahi dinlenemez. Gerek dava dilekçesindeki davacının iddiası, gerek yerel mahkeme gerekse özel daire davanın Medeni Kanunun 194. maddesinde düzenlenen ve aile konutundan kaynaklanan tapu iptali ve tescil davası oldugu konusunda hem fikirdir. Hukuk Genel Kurulunun nitelendirmesinde de bir farklılık bulunmamaktadır. Taraflar evli kaldıgı ve tasınmaz aile konutu niteligini kaybetmedigi sürece bu koruma devam edecektir.
Yasal düzenlemeler ısıgında somut olayı inceledigimizde; tarafların aile konutu üzerinde malik olan davalı es tarafından davacının kardesinin bankadan çektigi kredi nedeniyle 13/08/2012 tarihinde ipotek ettirildi. Banka tarafından ipotegin paraya çevrilmesi suretiyle yapılan takip sonucunda 07/04/2015 tarihinde davalı bankaya ihale edildi, tasınmaz cebri icra yolu ile bankanın mülkiyetine geçmis oldu ve Medeni Kanunun 705/2. maddesi uyarınca banka mülkiyeti ihale ile birlikte kazandı. Tasınmaz artık es üzerinde kayıtlı olmaktan çıkıp 3. kisi olan bankanın mülkiyetine geçmistir.
Kanun ifadesi açıkça ”es üzerinde kayıtlı tasınmaz”dan bahseder, es üzerinde kayıtlı olmayan bir tasınmazın aile konutu olma özelligini yitirdigi ve bu düzenlemenin korumasından yararlanamayacagı açıktır. Aile konutu olması için hem es adına kayıtlı olacak, hemde evlilik halen ayakta bulunacak iki sart birden gerçeklesmeden tasınmaza aile konutu niteligini vermek yasal olarak mümkün degildir. Eslerden birinin ölümü ya da evliligin baska bir nedenle sona ermesi hâlinde de, eslerin aile hayatlarını devam ettirdikleri yerin eskiden aile konutu olarak kullanılması nasıl artık tasınmazın aile konutu olmaktan çıkartıyor ise, 3. kisi adına tescil edilen bir konutta artık aile konutu niteligini kaybedecektir (Hukuk Genel Kurulunun 13/12/2017 tarih, 2017/2-2810 Esas, 2017/1721 karar sayılı ilamı aynı hususları belirtmektedir.).
Ipotegin esin rızası olmadan kurulmus olması nedeniyle ipotegin hükümsüz oldugu bu nedenle yolsuz tescil oldugu iddiası her zaman ileri sürülebilir ancak bu konuyu inceleme görevi aile mahkemesinin degil asliye hukuk mahkemesinin görevine girmektedir, zaten bu uyusmazlıgı inceleyecek Özel Dairede Yüksek 2. Hukuk Dairesi olmayıp Yüksek 1. Hukuk Dairesidir. Yerel Mahkeme kendi içinde de çeliskiye düsmüstür. Ilk kararında tamamen aile konutu üzerinden yargılama ve degerlendirme yapıp gerekçe olusturmusken, bozma sonrası kendi yargılama ve görev alanına girmeyip asliye hukuk mahkemesinin görev alanına giren yolsuz tescile dayanarak hüküm kurmustur.
Sonuç olarak cebri icra ile tasınmaz mülkiyetini davalı es kaybetmistir. Tasınmaz artık aile konutu degildir bu nedenle de Medeni Kanun 194. maddede düzenlenen korumadan artık yararlanamaz. Davacı davasını yanlıs hukuki nedene dayandırmıstır. Mahkeme ise direnmesinde davanın nedenini farklı yorumlamıs, bu yoruma göre görevsizlik kararı vermesi gerekirken isin esasına girip karar vermis bulunmaktadır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, yerel mahkemenin direnme kararının bozulması gerektigi düsüncesinde oldugumuzdan, sayın çogunlugun onama gerekçesine katılınmamıstır.
UYARI: Bu sitede yer alan bilgiler, makaleler, kararlar ve sair paylaşımlar Avukatlık Kanunu, TBB Reklam Yasağı Yönetmeliği ve TBB Meslek Kuralları ile ilgili mevzuat hükümleri dikkate alınarak ve meslek itibarını zedeleyecek her türlü tavır ve davranıştan özenle kaçınılarak hazırlanmaktadır. Site içeriğindeki paylaşımların herhangi birinde reklam, tanıtım, pazarlama, iş sağlama amacı güdülmemektedir. Bu sebeple, bu bilgilerin profesyonel danışmanlık hizmeti yerine geçtiği kabul edilmemelidir. Site içeriğinde bulunan her türlü paylaşım Göçük Hukuk Bürosu ekibinin bilgi ve emeğinin ürünü olup, FSEK kapsamında eser niteliğindedir ve izinsiz kullanımı yasaktır.